<$BlogItemBody$>
Vaktiyle İstanbul’da Abbas isminde yaşlı bir dilenci vardı. Bilhassa her sene Ramazan ayında dilendiği paralarla yüklü bir servete sahip olmuştu. Dilenciliğe yeni başlayan bir çingene genci, Abbas’ın namını duymuştu. Onu görüp, bu mesleğin püf noktalarını öğrenmek istiyordu. Nihayet bir Ramazan gecesinde hamama girdiğini görüp, ardınca içeri daldı ve kurna başında yanına yaklaşıp şöyle dedi:-Efendim! Bendeniz dilenciliğe başlamaya karar verdim. Umarım ki bu sanatın inceliklerini benden esirgemezsiniz. Ne türlü usül ve kaidesi var ise bilcümle öğrenmek isterim. Şu mübarek geceler hürmetine lutfediniz.
Dilenciliğin üç kuralı!
Dilenci Abbas cevap verdi:
-Peki evlat öğreteyim. Dilenciliğin başlıca üç kuralı vardır, kulağına küpe olsun. Bir, her nerede olursa olsun istemeli. İki, her kimden olursa olsun istemeli, üç, her ne olursa olsun istemeli.
Yeni yetme dilenci, hemen Abbas’ın elini öperek dedi ki:
-Ustam, ben fakirim. Allah rızası için bir şey!
“Burası hamam bre!”
Abbas şaşırdı:
-Burası hamam bre! Burada dilencilik mi olur?
-Her nerede olursa istemeli dedin ya usta!
-İyi ama ben zaten senin kadar fakir bir dilenciyim.
-Öyle ama ikinci kural istemek için adam seçmemek gerektiğini bildirmiyor muydu?
-Fesübhanallah! Bu kurna başında ben şimdi sana ne verebilirim be adam? Elbisem dışarıda, paralarım evde. İşte ortada bir tasım, bir tarağım var.
-Ustam, kuralların üçüncüsünde dediniz ki: Her ne olursa olsun istemeli. Ben tasa tarağa da razıyım.
Dilenciliğe tövbe etti
Abbas şaşkın... Etraftan onları seyredenler hayrette. Genç dilenci tası tarağı aldı ve hamamdan çıkıp gitti. O günden sonra Abbas dilenciliğe tövbe etti ve soranlara da:
-Tası tarağı toplattık! Gayrı bizden bu işler geçmiş, diye yakındı.
İşte, “Tası tarağı toplamak” tabiri buradan kaldı.