<$BlogItemBody$>
Birinci Dünya Savaşı’nda Boğazlıyan’da kaymakam olarak bulunan Kemâl Bey, Mütareke olunca, Ermenilere zulüm yaptığı iddiası ve işgalci İngiliz-Fransız makamlarının baskısı ile haksız yere idâm edilmişti. (19 Nisan 1919)Sirkeci Gümrük Müdürlüğü’nden emekli Arif Bey, Bekirağa Bölüğü’nde tutuklu bulunan oğlu Kemâl Bey’e her günkü gibi yemek götürmek için, Kadıköy’deki evinden çıkmış, Beyazıt Meydanı’na varmıştı. Vakit akşam üzeriydi.
Birden, meydana toplanmış büyük bir kalabalık gördü. Ne var, ne oluyor, diye merak etti. Kalabalığın arasına sokuldu. Tiplerinden, konuşmalarından, meydanı dolduranlardan çoğunun Ermeni olduğu anlaşılıyordu. İçlerinden birine sordu:
- Bu kalabalık nedir, bir şey mi var?
- Bir adam asıldı, ona bakıyoruz.
Bu cevâbı duyan Arif Bey, kalabalığı yararak, yaklaştı. Sehpada sallanan, oğlu Kemâl Bey’in cesediydi. Bir feryat kopararak yığıldı.
Îdamda hazır bulunmak üzere Beyazıt’a gelmiş olan Merkez Kumandanı Osman Şakir Paşa, o tarafa doğru koştu. Arif Bey’in perişan hâlini görünce sordu:
- Kimsiniz?
- Babasıyım, ne olur oğlumu bana verin!
Derhal emir verildi. Kemâl Bey’in cesedi sehpadan indirildi. Gözü yaşlı baba henüz tamamiyle soğumamış cesedine kapandı.
Arif Bey, evlâdının cesedini Kadıköy’e, teyzesi İsmet Hanımın evine nakletti.
Ertesi gün, bütün İstanbul ayaklanmıştı. Özellikle yüksek tahsil gençleri cenâze evinin önünü doldurmuştu. Cenaze merasimi, terör ve baskıya rağmen, çok mânâlı oldu. Tabut, gençlerin elleri üzerinde, muhteşem bir kalabalıkla Kuşdili’ne, Mahmut Baba Türbesi’ne götürüldü.